Diğer Konular

Ertuğrul Gazi’nin Baba Adı Sorunu

Görsel medya unsurlarının (özellikle televizyon dizilerinin) da etkisiyle günümüzde daha çok dikkat çeken ve popülaritesi gün geçtikçe artan klasik (erken) dönem Osmanlı Tarihi ile ilgili en başta akla gelen konu muhtemelen Ertuğrul Gazi’nin baba adı sorunudur. Devletin ilk dönemlerinde tarih yazımına yeterince önem verilmemesi sebebiyle döneme ilişkin bilgileri 15. ve 16. Yüzyıl tarihçilerinden öğrenebildiğimiz konuyla ilgili tarihçiler iki kutba ayrılmışlardır. Bir bölümü Ertuğrul Gazi’nin babasının adının Süleyman Şah olduğunu iddia ederken, diğer kısım ise Gündüz Alp olarak kabul etmişlerdir.

Kaya Alp oğlu Süleyman Şah ismini kabul eden ve eserlerinde neşreden tarihçiler (kronolojik olarak sıralamak gerekirse) Aşıkpaşazâde (ö. 1484, Tevârîh-i Âli Osman) Şükrullah (ö. 1488, Behcetü’t Tevârîh), Oruç Beğ (ö. 16. yy, Tevârîh-i Âli Osman), Neşrî (ö. 1520, Kitâb-ı Cihannümâ), İdris-i Bitlisi (ö. 1520, Heşt Behişt), Kemalpaşazâde (ö. 1536, Tevârîh-i Âli Osman), Lütfi Paşa (ö. 1541, Tevârîh-i Âli Osman), Hoca Sadeddin (ö.1599, Tacü’t Tevârîh) ‘dir. Adı geçen tarihçiler Süleyman Şah’ın Anadolu’ya gelişi sırasında Fırat nehrini geçerken boğularak öldüğünü ve Caber Kalesi yakınlarına defnedildiğinden bahseder. Sonrasında bölge Mezar-ı Türk olarak adlandırılmıştır.

Bahsi geçen Süleyman Şah ile ilgili çeşitli rivayetler mevcuttur. Bunlardan ilki, Süleyman Şah’ın 1075 yılında Anadolu Selçuklu Devleti’ni kuran Kutalmışoğlu Süleyman Şah olduğudur. İznik’i alıp başkent yaparak Anadolu’nun fethinin ve Türkleştirilmesinin baş figürlerinden olan Süleyman Şah, yukarıdaki tarihçiler tarafından Ertuğrul Gazi’nin babası olarak dile getirilmiştir. Ancak bu durum beraberinde dört ayrı sorunu/soruyu getirmektedir:

  1. Tarihi kaynaklarda Süleyman Şah, 1086 yılında I. Tutuş (Suriye Selçuklu Hükümdarı) ile girdiği bir mücadelede öldürülmüştür. Yani yukarıda bahsedildiği gibi bir boğulma vakası yoktur. [1] Ayrıca bu savaşın sonunda Süleyman Şah’ın naaşının Caber değil Halep Kalesi nevahisine gömüldüğü bilinmektedir.
  2. 1086 yılında ölen Süleyman Şah ile 1181 yılında doğduğu tahmin edilen Ertuğrul Gazi arasında yaklaşık 100 yıl bulunmaktadır. Bu durum da Baba-Oğul ilişkisini ortadan kaldırmaktadır. Bu durum akıllara 12. yüzyıl sonlarında yaşamış bir başka Süleyman Şah olabileceği düşüncesini getirmektedir.
  3. Kayı oldukları bilinen (inanılan) Osmanlı Hanedanı, eğer Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın soyundan gelmedir denirse,  Kınık boyundan olduğu bilinen Selçuklular ile akrabalık ilişkisini (ya da aynı soydan gelme ilişkisini) doğurmaktadır. Bu durum da Kayı tezine karşı bir durum oluşturur.
  4. “Şah” ifadesi/ünvanı sadece hükmeden kişilere verilmektedir. Diğer oba beyleri de Bey, Alp, Gazi gibi ünvanlar taşımaktadır. Bir boy ya da oba (Kayı) beyinin bu ünvanı taşıyor olması devlet içerisinde çift başlılık oluşturabilir. O dönemki siyasi atmosferde böyle bir durum da pek mümkün görünmemektedir.

Diğer görüş ise Ertuğrul Gazi’nin baba adının Gök Alp oğlu Gündüz Alp olduğudur. Yine erken (klasik) dönem Osmanlı kaynaklarında sırasıyla Ahmedî (ö. 1412, Dasitan-ı Tevarih-i Mülûk-i Âl-i Osman) Karamanî Mehmed Paşa (ö. 1481, Tevârîhi’s Selâtîni’l Osmaniyye) Enverî (ö. 16. yy, Düstürnâme-i Enverî) ve Ruhî (ö. 1522, Tevârîh-i Âli Osman) bu bilgi ye itibar etmişlerdir. Konu ile ilgili bir başka detay da Ertuğrul Gazi’nin ilk oğlunun adıdır. Bilindiği üzere, Anadolu’da günümüze dahi ulaşan bir gelenek, doğan ilk çocuklara dede adlarının verilmesi durumudur. Ertuğrul Gazi’nin ilk doğan oğluna Gündüz ismini vermesi de bu durum ile örtüşmektedir.

Süleyman Şah görüşünün benimsenmesi özellikle Timur’un oğlu Şahruh dönemindeki siyasi baskı sebebiyle oluşmuş olabilir. Nitekim Şahruh (ö. 1447) döneminde (Fetret devri, Çelebi Mehmet ve II. Murad’a tekabül eden dönem) Timurlular kendilerini Oğuz Han soyundan geldiklerini dile getirmişler ve diplomatik bir tartışmayı başlatmışlardır. Hatta öncesinde Timur’un Yıldırım Bayezid’e mektuplarında benzer bir sürtüşme yaşanmıştır. Arkasından üstünlük iddiasına giren Osmanlılar da, Kayı tezi ve Süleyman Şah olgusunu dile getirmişlerdir. Bunun bilinçli bir şekilde yansıtılması ve tarih kitaplarında (Yazıcızâde Ali, Tevârîh-i Âli Selçuk) neşredilmesinin iki önemli sebebi vardır. Bunlar, Kayı soyundan gelme iddiası ile Şahruh’un diplomatik savaşında öne geçmek ve Süleyman Şah iddiası ile de hem Anadolu’ya ilk gelenlerden olduğunu ispat etmektir. Ayrıca Fetret devri ve sonrasında Konya’da Selçuklu’nun varisi gibi hareket eden Karamanoğulları’na, Selçuklu’nun asıl varislerinin kendileri olduğunu kabul ettirmek, olduğu düşünülebilir.

Dipnotlar

  1. Boğulma olayı aslında Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın oğlu I. Kılıçarslan’ın başına gelmiştir. 1107 yılında Suriye Selçukluları, Artukoğulları ve Musul Atabeyliği ittifağına karşı girdiği savaşı kaybetmiş ve yaralı bir şekilde geri çekilirken bugün Kuzey Irak’taki Habur Irmağı’nı geçerken boğulmuştur. Naaşı Meyyafarikin’e  (bugünkü Silvan) defn edilmiştir. Bu olayın yıllar sonra Süleyman Şah’a mal edilmiş olduğu açıkça görülmektedir.

Kaynakça

  1. Hakikat Yayıncılık, Osman Gâzî’nin Bastırdığı Sikkeler ve Ona Atfedilen Yeni Bir Sikke Hakkında
  2. İbrahim Artuk, “Osmanlı Beyliği’nin Kurucusu Osman Gazi’ye Ait Sikke”, Birinci Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920) Kongresi Tebliğleri, Ankara 1980. (http://osmanlicahakkindahersey.blogspot.com.tr/p/osman-gaziye-ait-simdiye-kadar.html)
  3. Âşıkpaşazâde, Âşıkpaşazâde Tarihi [Osmanlı Tarihi (1285-1502)], Haz. Öztürk, N., Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2013
  4. Mevlânâ Mehmed Neşrî, Cihânnümâ [Osmanlı Tarihi (1288-1485)], Haz. Öztürk N., Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2013
  5. Şükrullah, Üç Osmanlı Tarihi, Behcetü’t-Tevârîh, Haz. H. N. Atsız, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2016
  6. Oruç Bin Âdil, Oruç Beğ Tarihi [Osmanlı Tarihi (1288-1502)], Haz. Öztürk, N., Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2014
  7. Ahmedî, Üç Osmanlı Tarihi, Dâstan ve Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osman, Haz. H. N. Atsız, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016
  8. Enverî, Düstûrnâme-i Enverî (19-22. Kitaplar), Haz. Öztürk N., Çamlıca Basım Yayın, İstanbul, 2012
  9. Suçıkar, T., Ertuğrul Gazi, Yediveren Yayınları, İstanbul, 2017

“Ertuğrul Gazi’nin Baba Adı Sorunu” için 8 yorum

  1. Çağrı Bey kolay gelsin.Yazınızı dün okudum belki yorumumda geç oldu ama dipnot kısmında hatalı bilgi vermişsiniz.Sultan I.Kılıç Arslan, Musul seferinde Suriye Selçuklu Meliki Rıdvan, Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’ın gönderdiği destek kuvvetler ve Musul emiri Çavlı ile savaşmıştır.Artukoğulları ise başta Kılıç Arslan’ın yanında savaşacaklardı ama Çavlı’nın askerlerinin kuvvetini görünce savaştan çekilmişlerdir. Son yazınızı da okudum bu arada çok beğendim.Başarılarınızın devamını diliyorum.Kolay gelsin.İyi çalışmalar.

    Beğen

    1. Merhaba,

      Öncelikle Selçuklu Tarihine çok hakim olmadığımı belirtmek isterim. Düzeltme için teşekkür ederim fakat Artukoğulları’nın savaşa iştirak etmediğine ilişkin bu noktada bir kayıt bulamadım. Konuyla ilgili kısaca özet geçmek ve okurları bilgilendirmek gerekirse:

      Haçlı seferi sonrasında İznik’in kaybının (1097) ardından Anadolu’daki birliği sağlamak düşüncesiyle Bizans ile barış sağlanmış ve akabinde Kılıçarslan doğuya yönelmiştir. Bu yöneliş sırasında Danişment Beyi Gümüştegin ile Malatya’nın zaptı konusunda ters düşmüş ve Gümüştegin’in vefatının ardından Malatya alınmıştır. Vakit kaybetmeden Urfa Haçlı Kontluğu üzerine yürünmüştür. Kuşatma sırasında Harran tarafındaki müttefik Musul valisi Çökürmüş’ün adamları Harran kalesini teslim etmek istemişlerdir. Bu sebeple kuşatma kaldırılıp Harran teslim alınmıştır.

      Kılıçarslan’ın Suriye kuzeyi ve El-Cezire dolaylarında hakimiyet sağlaması hem Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar hem de Mardin Artuklu Beyi Necmeddin İlgâzi ile Halep Meliki Rıdvan’ın birleşmesine sebep olmuştur. 1107 yılının Mayıs’ında bu ittifakın Rahbe’yi ele geçirdiği bilinmektedir. Bu gelişmenin ardından (2 ay gibi kısa bir süre) Kılıçarslan Musul’da Çökürmüş’ü yenen (bu noktada ben sizin yorumunuzu tekzip edeceğim, Muhammed Tapar, Kılıçarslan ile ittifak eden Musul Valisi Çökürmüş üzerine Çavlı’yı göndermiş ve yenmiştir fakat Musul Emirliği’ni devralamamıştır. Bu iddiayı Kılıçarslan’ın Çavlı üzerine yürümeden önce -1107 Temmuz- oğlu Melikşah’ı Musul’da melik ilan etmesinden anlıyoruz.) Çavlı’nın üzerine yürümüş ve malum savaşta (ya da sonrasında) boğularak şehit düşmüştür.

      Bu noktada da başından beri Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar ile hareket eden Artukoğulları’nın yine Muhammed Tapar’ın adamı Çavlı’nın askeri kuvvetini görüp çekilmesine ilişkin bir kayıt ya da kaynak da bulamadım. Zaten yukarıda bahsi geçtiği gibi bölgedeki dengeleri değiştiren Kılıçarslan’ın Suriye kuzeyi ve El-Cezire taraflarındaki hakimiyet alanını genişletmesine Artukoğulları’nın sıcak bakmasının beklenmeyeceği kanaatindeyim.

      Sizin Artukoğulları ile Kılıçarslan arasında gerçekleştiğini düşündüğünüz (belki de gizli bir) ittifaka ilişkin kaynağınız var mıdır?

      İlginiz için teşekkürler. Size de yazılarınızda kolaylıklar ve başarılar dilerim.

      Beğen

      1. Yani kısaca kronolojiyi Artukoğlu Beyi Necmeddin İlgâzi çevresinde özetlersek:

        1106 (Mayıs) – Musul Valisi (ve Kılıçarslan yanlısı) Çökürmüş’ün elinde bulunan Nusaybin’in İlgâzi tarafından kuşatılması ve kısa bir süre sonra Suriye Meliki Rıdvan’ın yardımıyla İlgâzi’nin hapsedilmesi

        1106 (Muhtemelen güz aylarında) – Tutsaklıktan kurtulan İlgâzi’nin Büyük Selçuklu’ya bağlı Mardin merkezli “Tabaka-i İlgâziyye” kolunu kurması, Muhammed Tapar’ın Emir Çavlı’yı Musul üzerine göndermesi ve Çökürmüş’ün yenilgisi

        1107 (Mart) – Musul halkı tarafından (Çavlı’ya teslim edilmeyen) şehrin, Kılıçarslan’a daveti ve Kılıçarslan’ın şehre girmesi ve adına hutbe okuması (alenen Muhammed Tapar’a karşı bir hamle)

        1107 (Mayıs) – Artukoğlu Necmeddin İlgâzi, Halep Meliki Rıdvan ve Çavlı’nın ittifakı ve Kılıçarslan hakimiyetindeki Rahbe’yi ele geçirilmesi

        1107 (Temmuz) – Kılıçarslan’ın oğlu Melikşah’ı Musul’da “Melik” ilan edişi ve Çavlı’nın kuvvetleri (ve müttefikleri) üzerine yürüyüşü, Habur suyu yanında yapılan savaş (ki burada Kılıçarslan’a bağlı beylikler Çavlı’yı kuvvetlerinin
        çokluğunu görüp o geri
        çekiliyorlar) ve Kılıçarslan’ın çekilirken Habur Suyu’nda boğulması

        1107 – 1108 – Artukoğlu Necmeddin İlgâzi’nin Mardin’e dönüşü ve Emir Çavlı hakimiyetindeki Nusaybin konusunda anlaşmazlık çıkması, İlgâzi’nin Nusaybin’i alması

        1108 – Çavlı’nın İlgazi’ye ittifak talebi ve İlgâzi’nin bu talebi geri çevirmesi

        1111 – İlgâzi’nin Haçlılara karşı Muhammed Tapar tarafından hazırlanan orduya bizzat katılmaması (protesto amaçlı) ve oğlu Ayaz’ın göndermesi

        1113 – Yeni Musul Valisi Aksungur’un Ayaz’ın hapsetmesi ve İlgâzi’nin yeğenleri Belek ve Davud ile birlikte Aksungur’u yenilgiye uğratması

        Bu kronolojiden anlaşılacağı üzere Kılıçarslan’a karşı yapılan ittifaktan sonra İlgâzi, muhtemelen bölgede istediğini alamadığı için Büyük Selçuklu ile ters düşmüştür. Bu sebeple bölgedeki yine Büyük Selçuklu’ya bağlı Musul valileri ile zaman zaman savaşa tutuşmuştur. Ancak bu olayların Kılıçarslan’ın vefatından sonra gerçekleştiği görülmektedir.

        Kaynakça

        1. I., Artukoğlu, Mardin Artukoğulları Tarihi, İstanbul, 1944
        2. A., Sevim, İlgâzi, Mardin Artuklu Beyliğinin Kurucusu ve İlk Hükümdarı, TDV
        3. A., Sevim, Artuk Oğlu İlgâzi, TTK Belleten, 1962
        4. I., Demirkent, Kılıçarslan I, TDV
        5. I., Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıçarslan, Ankara, 1996

        Beğen

  2. Merhaba Çağrı Bey.Yorumlarınızı okudum.Gösterdiğiniz kaynaklar sayesinde bende kısacık bir araştırma yaparak hem bilgilerimi pekiştirdim hem de nerede farklı bilgi verdiğimi gördüm.Araştırmalarımda faydalandığım bir internet sitesi bu konuda farklı bir bilgi vermiş.Ben konuyla alakalı yazımı yazdığımda derinlemesine araştırma yapma fırsatı bulamamıştım.Şimdi baktım ki kaynakların önemli bir kısmı sizin yazdığınız şekilde bilgi veriyor.Bunun sebebi muhtemelen devrin tarihçisi İbnü’l-Esir’in eserinde İlgazi’yi Kılıç Arslan’ın yanında göstermesi olabilir.Eserini okumadım ama yararlandığım internet sitesinin kaynaklarından biri de İbnü’l-Esir’in el Kamil fi’t-Tarih adlı eseridir.
    Kılıç Arslan,Musul Seferi’ne kendisine tabi olan beylerle birlikte çıkmıştı. İnaloğullarından İbrahim,Erzen ve Bitlis Emiri Togan Arslan…(Diğer beyleri yazmayayım gereksiz yere uzatmak istemiyorum.)Ancak savaş başlayınca bunlar Emir Çavlı’nın birliklerinin üstün olduklarını görüp teker teker cenk meydanını terk ettiler.Bahsettiğim sitede bu beylerin arasında Artuklu İlgazi de vardı.Eh haliyle yanılmama sebep oldu.
    Ama şu var,başta Kılıç Arslan Musul’a geldiğinde Suriye Selçuklu Meliki Rıdvan ve Artukoğlu İlgazi ona düşman değildi. (Mesela Melik Rıdvan başta Kılıç Arslan düşmanı olsaydı,onun müttefiki olan Çökürmüş’ün üzerine yürüyen İlgazi’nin hapsedilmesine yardım etmezdi.) Ta ki Arslan’ın cuma hutbesini Muhammed Tapar adına değilde kendi adına okutturmasına dek.İşte ondan sonra malum olaylar gerçekleşmiş,Rıdvan ve İlgazi Kılıç Arslan’ı kendine tehdit olarak görmüş ve malum savaş sonucunda Sultan Kılıç Arslan Habur Irmağı’nda şehit düşmüştür.

    Bu arada,Kılıç Arslan’ın Urfa kuşatmasını kaldırmasının asıl sebebi şehir surlarının sağlamlığından dolayı aşılamamasıdır. Çökürmüş’ün adamlarının çağrısı ikinci plandadır.

    Yorumumu tekzip etmişsiniz amma ben Muhammed Tapar’ın Musur Emirliği’ni ele geçirdiğini söylemedim 🙂

    Ee son olarakta sizin yazdığınız araştırma eserleri çok kıymetli olmakla birlikte özellikle devrin tarihi kaynakları arasında bazen farklılık gösterebiliyor.Mesela Türkiye Sultanlığı’nın ne zaman kurulduğu,devlet haline geldiği tartışmalıdır.M.Altay Köymen bu konuda üç tarih verir:1073,1077,1092.Mükrimin Halil Yınanç ise 1077 senesinde kurulduğunu başkentin Konya olduğunu söyler.Yazarı belli olmayan Anonim Selçukname’de ise bugün okullarda okutulan ders kitaplarındaki kuruluş tarihi verilir:1075.

    Bizim konumuza gelirsek dediğim gibi devrin kaynakları Ebu’l-Ferec,İbnü’l-Cevzi,Süryani Mihail,Aksarayi,İbn Battuta vd… devri tarihçileri farklı bilgiler verebiliyor.Zaten Selçuklu devri karşılaştırmak gerekirse Osmanlı dönemine göre çok çok muğlaktır.

    Yazım baya uzun oldu Çağrı Bey kusura bakmayın.Okurken yorulabilirsiniz 🙂

    İyi çalışmalar diliyorum.

    Beğen

    1. Tekrar merhaba,

      Kılıçarslan’ın bölgedeki faaliyetleri ile İlgâzi’nin hedeflerinin daha ilk günden çakıştığı ve bu sebeple ayrı düştükleri görülüyor. Sizin de bahsettiğiniz gibi öncesinde İlgâzi’nin tutumu ile ilgili net bir bilgi yok fakat Suriye Meliki Rıdvan tarafından hapsedilmesi yaklaşık 1 yıl sonra kurulacak ittifakın öncesinde Suriye Meliki ve Musul Emiri karşısında yer aldığını gösteriyor. Ancak bu durum da Suriye Meliki Rıdvan’ın doğrudan Kılıçarslan’ın karşısında olduğunu ya da olmadığını açıklamak mümkün değil. Bölgedeki dengeler son derece kırılgan/değişken olduğundan net hüküm vermek zor. Yani kısaca başlangıçta İlgâzi ile Rıdvan arasında bir rekabet olması, sonrasında ise Kılıçarslan gibi ortak bir düşmana karşı birleşmiş olmaları durumu da söz konusu olabilir. Kaldı ki Rıdvan’ın babası Tutuş, Kılıçaslan’ın babası Süleyman Şah’ı Halep civarındaki savaşta yenmiştir (bazı rivayetlerde bu yenilgi sonrasında Süleyman Şah’ın öldürüldüğü bazılarında ise intihar ettiği aktarılır.) Dolayısıyla Kılıçarslan ile Rıdvan arasında sağlıklı bir ilişki olmadığı da düşünülebilir. Açıkçası konu çok derin ve kaynak az, dolayısıyla maalesef yorumlarımız varsayımlarda öteye geçemiyor.

      Edessa (Urfa) Kalesi, o dönemde Haçlıların elinde son derece iyi korunan ve yüksek surlarla çevrili bir kaledir. Kılıçarslan, kuvvetlerinin büyük bölümünü yine o dönemde müttefiki I. Aleksios Komnenos’a gönderdiği için uzun sürecek bir kale kuşatmasını kaldıracak güçte değil. Dolayısıyla, bahsettiğiniz gibi, kalenin surlarının aşılmazlığı ve bölgedeki siyasi gelişmeler (Harran’ın teslimi ve bölgedeki ittifak) Kılıçarslan’ı kuşatmayı kaldırmaya sevk etmiş olabilir.

      Yorumunuzda “Musul Emiri Çavlı” diye bahsettiğiniz için tekzip etme gereği hissettim. Çünkü savaş öncesinde Musul meliki bizzat Kılıçarslan tarafından Melikşah olarak ilan edilmiştir. Öncesinde ise bildiğiniz gibi Çökürmüş tarafından idare edilmekte idi. Kılıçarslan’ın yenilgisinin ardından Musul Emiri Çavlı olarak ilan ediliyor ve kısa süre sonra Emir Mevdûd ve sonrasında da Aksungur Musul’a vali oluyor.

      Bahsettiğiniz gibi Selçuklu devri kayıtların azlığı sebebiyle son derece muğlaktır. Farklı yazarlar/kaynaklar farklı tarihler verebiliyor. Hatta bazen savaşların gerçekleştiği coğrafyalar dahi tartışma konusu olabiliyor. Şu da bir gerçektir ki ancak sizler gibi değerleri okuyucular/yazarlar sayesinde bu muğlak konular tekrar gündeme getirilerek tartışma ortamına çıkarılabilir.

      Değerleri yorumunuz ve aktardığınız bilgiler için tekrar teşekkür ederim.

      Liked by 1 kişi

  3. Türkiye’nin ünlü nümizmatlarından İbrahim Artuk ki kendisi Osman Bey akçesini bulan bunu dünyaya tanıtan kişidir ve bu konularla ilgili tüm bilgilerin kaynağıgır. O bile YILLARIN TECRÜBESİ VE BİRİKİMİNE RAĞMEN paranın okunamayan bölümüne … nokta koymuş; siz maşallah hemen görüp “gündüz alp” yazmışsınız. Bir tarih bu kadar mı çarptırılır. İbrahim Artuk’un 1977’de yayımladığı makale bu link .

    http://osmanlicahakkindahersey.blogspot.com.tr/p/osman-gaziye-ait-simdiye-kadar.html

    Orada, paranın ön kısımda sırasıyla “Duribe, Osman bin Ertuğrul, Eyyedehu’llah; arka yüzünde ise Duribe, Osman bin, Ertuğrul …” yazıyo başka bir şey yok. Kendi fikirlerinize destek bulmak için tarihi saptırmayın. Sapıtmayın.

    Beğen

    1. Merhabalar,

      Değerli yorumunuz ve bilgi paylaşımınız için teşekkür ederim. Öncelikle belirtmek isterim ki, fikirlerime destek bulmak ya da bu doğrultuda tarihi çarpıtmak gibi bir amacım bulunmamaktadır.

      Bendeniz bir tarihçi değilim. Bunu özellikle sitedeki “Hakkında” bölümünde belirtmiştim. Sadece tarihi çok seven ve bu konuda çok ciddi merak besleyen biriyim. Yazıları dikkatle okursanız kişisel görüşlerimi de neredeyse hiç paylaşmam. Sadece çeşitli kaynaklardan (özellikle klasik dönem Osmanlı Tarihi’ne ışık tutan dönem kitaplarından) bilgi toplayarak bir derleme yapmaya çalışıyorum. Bu noktadaki amacım da kâr elde etmek ya da sitenin fazla ziyaretçi alması değil, naçizane bu kaynakları toparlayarak okuyucularda konu ile ilgili merak uyandırmayı sağlamaktır.

      Bahsi geçen akçe üzerindeki yazılara ilişkin okumanın (Kaynakça’da da en başta belirttiğim üzere) Hakikat Yayıncılık tarafından yayınlanan “Osman Gâzî’nin Bastırdığı Sikkeler ve
      Ona Atfedilen Yeni Bir Sikke Hakkında (1)” adlı makaleden alıntıdır.

      http://www.hakikat.com/dergi/211/hyilmaz211.html

      Dolayısıyla bahsettiğim gibi kişisel bir görüş değildir. Bahsettiğiniz eleştiriye ve değerlendirmeyi de en kısa zamanda yazıya ilave ederek kararı okuyucuya bırakmayı da bir borç bilirim.

      Teşekkürler, iyi okumalar.

      Tarih Makinesi

      Beğen

    2. Tekrar merhaba,

      Bahsi geçen konudaki belirsizlik sebebiyle (ki yine bahsettiğiniz gibi ünlü nümizmat İbrahim Artuk’un makalesinde de belirsizlik halinden bahsedilmiştir.) ilgili bölüm yazıdan çıkarılmıştır. Okuyucuları yönlendirmek adına paylaşmış olduğunuz linki Kaynakça bölümüne ilave ediyorum.

      İlginiz ve paylaşımınız için tekrar teşekkür ederim.

      Tarih Makinesi

      Beğen

Yorum bırakın