Diğer Konular

Süleyman Paşa’nın Vefatı (1357/1358?)

Erken dönem Osmanlı tarihinde çok önemli bir yere sahip olan, neredeyse sultanlara eşdeğer bir anlatım ve övgüye mazhar olan Süleyman Paşa, erken sayılabilecek yaşta trajik bir şekilde vefat etmiş bir Osmanlı şehzâdesidir. Birçok tarihçi tarafından doğum tarihi 1316 yılı olarak kabul görse de 1324 yılındaki Mekece Vakfiyesinde adı şahitler arasında geçtiği için (سليمان بن اورخان – Süleyman bin Orhan) bu tarih muhtemelen 1310 ve öncesi olarak kabul edilebilir. Annesi, Orhan Gazi’nin hanımlarından Nilüfer Hatun olduğu düşüncesi de tarihçiler arasında yaygın bir şekilde kabul görmüştür. Ancak yine bahsi geçen vakfiyede Orhan Gazi’nin hanımlarından (amcası Gündüz (Akbaşlu?) Alp’in kızı) Efendi Hatun’un (Eftende, Efendize, Efendizâde) (افندی بنت اقباشلو – Efendi binti Akbaşlu) adının geçmesi dolayısıyla annesi olma ihtimali de bulunmaktadır ki bu düşünceye Süleyman Paşa’nın kızlarından birine bu ismi vermesi dolayısıyla ulaşılmaktadır. [1]

11-011324 seneli Mekece Vakfiyesi

Osmanlı Devleti’nde diğer hanedan mensupları tarafından kullanılmayan “Paşa” lakabını amcası Alâeddin Paşa ile birlikte taşıyan Şehzade Süleyman’ın ismi ilk kez Ahmedî’nin Dâsitan-i Tevârih-i Mülük-i Al-i Osman adlı eserinde geçmektedir. Ahmedî eserinde şu şekilde aktarmıştır:

“Ulu oglıydı Süleyman Paşa nâm / Andayidi şart-ı serverlik tamâm”

Çağdaş Bizans kaynaklarında ise (Kantekuzenos ve Gregoras anlatımlarında) ilk kez 1348 yılında Ortak İmparator VI. İoannis Kantekuzenos’u desteklemek amacıyla Süleyman Paşa’nın 10-12 bin asker ile Rumeli’ye geçtiği ve Sırp/Bulgar ordularına karşı Teselya/Kavala bölgelerinde çarpışmalar yaptığından bahsedilmektedir.

Rumeli’ye geçiş öncesinde yaşı gereği Bursa, İznik ve İzmit fetihlerine katıldığı düşünülen Süleyman Paşa, Akçakoca ve Konuralp’ın vefatlarının ardından bölgeye sancak beyi olarak atanmıştır. Ayrıca 1337 yılındaki İzmit Fethi’nden sonra Taraklı-Yenice, Göynük ve Mudurnu bölgelerinin kendisine verildiği de bilinmektedir. Karesi Beyliği’nin ilhâk edilmesinin ardından ise bir uc bölgesine dönüşen Batı Marmara’daki kıyı şeridinde bulunan Bizans yerleşimleri/kalelerini (Kyzikos, Pegea/Biga, Lâmpsakos/Lapseki) kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Anadolu’da ise 1352 yılında Eretna Beyliği/Devleti’nde gerçekleşen iktidar mücadelesini [2] kullanmak isteyen ve Ankara üzerinde hak iddia eden Karamanoğulları’na karşı, Ankara’nın (muhtemelen Ahî teşkilatıyla ile iyi ilişkilere sahip olmasından) Osmanlı Devleti’ne katılmasını sağlamıştır. [3]

Süleyman Paşa’nın vefatı ile ilgili Osmanlı kaynaklarında genellikle birbiriyle örtüşen rivayetler görülmekle birlikte olayın vuku bulduğu zaman ve mekan konularında farklılıklar görülmektedir. Süleyman Paşa’nın bir av esnasında atının ayağının tökezlediği ve bu sebeple atından düşmesi sonucu hayatını kaybettiği düşüncesi neredeyse tüm kaynaklar tarafından tekrarlanmaktadır. [4] Âşıkpaşazâde eserinde Süleyman Paşa’nın ölümünü şu şekilde aktarmaktadır:

“Süleyman Paşa dahı Hayrabolı vilâyetini ve Çorlu vilâyetini kapar kazarıdı. Girü Gelibolı’ya gelüridi. Bir gün av iderken okıla bir canavar öldürdiler. Bu canavar kaşdı, Süleymân Paşa ardına düşdi. Nâgâh atınun ayagı bir delüge geçdi. At düşdi, Süleyman Paşa Allah emrine vardı. Ve bu ef’alün târihi hicretün yidi yüz elli sekizinde vâki’ oldu.”

Erken dönem Osmanlı kaynaklarına bakıldığında, Şükrullah Behçetü’t Tevarih adlı eserinde ölüm tarihini hicri 751 (m. 1350-1351) olarak aktarırken Âşıkpaşazâde ve Hadîdî hicri 758 (m. 1356-1357), Oruç Beğ, Lütfi Paşa ve Anonim Tevarih-i Ali Osman’larda hicri 759 (m. 1357-1358) ve son olarak Neşrî ise hicri 760 (m. 1358-1359) olarak aktarmıştır. Olayın gerçekleştiği yer ile ilgili de farklı rivayetler bulunmaktadır. Âşıkpaşazâde olayın Gelibolu’da vuku bulduğu aktarırken Şükrullah ve Neşrî Bolayır ile Seydikavağı (bugünkü Kavak beldesi) arasında olduğunu rivayet etmektedir. Oruç Beğ ve Enverî ise diğerlerinden ayrılırken olayın Anadolu yakasında Biga civarında olduğunu aktarmaktadır:

Şehzâde, vefatının ardından Bolayır’a getirilmiş ve buraya defnedilmiştir. 15. ve 16. yüzyıl kaynaklarında bulunmasa da atıyla beraber gömüldüğüne dair rivayetler de bulunmaktadır. [5] Sonrasında Orhan Gazi tarafından buraya bir türbe yapılmış ve türbenin bakımı için bir vakıf tayin edilmiştir. Bu vakfın kurulması ile ilgili konuyu Enverî şu şekilde aktarmıştır:

İşidür Orhan, Süleyman mevtini / Bî-hod olur çün dediler fevtini
Bolayır’a geldi, kabrin görür / Öpdü tâbutunun içine girür
Bitiverdi, vakfın muhkem kılur / Vardı ol yıl Bursa’da öldü kalur”

Türbenin [6] geçmişte ve günümüzdeki hali

Osmanlı Tarih anlatımında adeta efsaneleşen Süleyman Paşa, ömrünü gaza ve fütuhat yoluna adamış, Türkler’in Rumeli’ye adım atmasına sağlamış ve Karesi gazileri Evrenos, Hacı İl Bey, Ece ve Fazıl Beyler ile birlikte bölgenin Türkleşmesi ve Müslümanlaşması adına gayret ve kahramanlıklar göstermişlerdir. Vefatının ardından kardeşi Şehzade Murad ve Lala Şahin Paşa bölgeye intikal ederek bölgedeki akın/fetih faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Dipnotlar

  1. Kâmil Kepecioğlu, Bursa Kütüğü adlı eserinde Osmanoğulları’nda (aslında bu milletin genel bir örfüdür) evlatlarına anne ve baba isimlerinin verilmesinin bir adet olduğu düşüncesini aktarmıştır. Aynı şekilde Feridun Emecen de TDV İslam Ansiklopedisi’ndeki makalesinde benzer bir sonuca varmıştır.
  2. 1352 yılında Eretna Beyi Alâeddin Eretna’nın vefat etmesi üzerine oğulları Câfer ve Mehmed Beyler iktidar mücadelesine girmiş ve bu mücadeleden yararlanan Karamanoğulları, Ankara üzerinde hak iddia etmiştir.
  3. Bu durum şüphesiz Anadolu’daki Eretna-Karamanoğlu rekabetini Osmanlı eksenine kaydırmış ve yaklaşık 130 yıl süren rekabetin fitilini ateşlemiştir.
  4. Bunun dışında, av sırasında geçirdiği kaza yerine muhtemelen Bizans tarafından tertiplenen bir suikasta kurban gittiği yönünde zayıf ve spekülatif iddialar da bulunmaktadır.
  5. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Osmanlı Tarihi ve Caroline Finkel’in Rüyadan İmparatorluğa adlı eserlerinde bu bilgiye ulaşılmaktadır. Günümüzde de türbe içerisinde lalası ve atı mermer levhalar ile bu durum işaret edilmektedir.
  6. Eski fotoğraflarda türbenin yanında küçük bir mescid ve minare bulunmaktadır. Çanakkale savaşları esnasında 11 Nisan 1915 ‘te Agememnon zırhlısının bombardımanı  ve takip eden yıllardaki Yunan işgali sonucunda hasar görmüş ve mescid kısmı günümüze ulaşmamıştır.

Kaynakça

  1. Âşıkpaşazâde, Âşıkpaşazâde Tarihi [Osmanlı Tarihi (1285-1502)], Haz. Öztürk, N., Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2013
  2. Oruç Beğ, Ahmedî, Şükrullah, Üç Osmanlı Tarihi, Oruç Beğ Tarihi, Dâstan ve Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osman, Behcettü’t Tevârîh, Atsız, N., Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2016
  3. Öztürk, N., 15. Yüzyıl Osmanlı Kroniklerinde Süleyman Paşa, Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu-III, 2016
  4. Akın, V., Osmanlı Kaynak ve Arşiv Belgelerine Göre Süleyman Paşa’nın Vefatı ve Türbesi, Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu-III, 2016
  5. Emecen, F., Süleyman Paşa, TDV İslam Ansiklopedisi
  6. Hadîdî, Hadîdî Tarihi, Haz. Öztürk, N., Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2015
  7. Mevlânâ Mehmed Neşrî, Cihânnümâ [Osmanlı Tarihi (1288-1485)], Haz. Öztürk N., Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2013
  8. Öcalan, H., Sevim, S., Yavaş, D. Bursa Vakfiyeleri – I, Bursa Kültür A.Ş., Bursa, 2013

Yorum bırakın