Diğer Konular

Osmanlı’da İlk Düzenli Ordu ve Teşkilatlanma Süreci (1326-1328)

Osman Gazi’nin vefatının ardından oğulları [1] Alâaddin Paşa ve Orhan Gazi, Bursa Kalesi içindeki Tekfur Sarayı [2] yakınlarında bulunun Ahi Hasan Tekyesi’nde bir araya gelmişlerdir. Osman Gazi’den kalan mirasın ve beyliğin başına geçecek kişinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilen bu toplantıda Ahi Hasan ile birlikte beyliğin ileri gelenleri de bulunmuşlardır. Orhan Gazi, beyliğin başına geçmesi için ağabeyine [3] teklifte bulunmuş fakat Alâaddin büyüklük göstererek bunu reddetmiştir. Konu, Âşıkpaşazâde Tarihi’nde şu şekilde aktarılmaktadır:

“… Osman’un malı var mı yok mı teftiş itdiler kim miras olına. Gördiler kim bu iki karındaş arasında hemîn bu feth olınan vilâyet görinür. Ancak altın ve akça ve hazîne yok. Hemân Osman Gazi’nün bir sırtak tegelesi var ve bir yançugı ve tuzlagı ve kaşuklıgı ve bir sokman edügi ve bir niçe eyü atları ve birkaç sürü-y-ile koyunları var. 

Şimdiki hînde Bursa nevâhisinde yöriyen beglik koyun kim var yörür asıl ol koyundandır ve birkaç ögrek yundları dahı var-ıdı Sultanöni’nde. Bir niçe çift eyer depüngisi dahı bulındı. Bu mezkûrâtdan gayrı nesne bulunmadı. Orhan Gazi karındaşına eydür: “Siz ne dirsiz?” Karındaşı Alâ’addin Paşa eydür: “Bu vilâyet Hakk’undur, buna bir çobanlık itmege pâdişâh gerek. Bu vilayetün ve re’âyânun hâlini göre ve gözede. Ve bu işi başara ve pâdişâhlık itmege esbâb dahı gerek. İmdi esbâb oldur kim bu yundlar pâdişâhun ola ve bu koyunlar dahı bile ola. Zîra şular esbâbdur. İmdi bizüm mîrâs idecek nemüz var kim kısmet idevüz.” didi. Orhan Gazi karındaşı Alâ’addin Paşa’ya eydür: “Gel imdi ol çoban sen ol.” didi. Döndi Alâaddin Paşa eydür: “Karındaş! Atamuzun du’âsı ve himmeti senün-iledür. Anun-ıçun kim kendü hâl-i hayatında bu askeri sana koşmış-ıdı. İmdi bu çopanlık dahı senündür.” didi…”

Orhan Gazi, en büyük çocuk olmamasına rağmen babası Osman Gazi tarafından her zaman gözetilmiş ve adeta veliaht olarak seçilmiştir. Büyük kardeş Alâaddin ise Şeyh Edebalı yanında yetişmiş ve kendini ilme vermiştir. Orhan Gazi, Alâaddin’in teklifini reddetmesinin ardından kendisine vezirlik teklif etmiş, bu teklifi de reddeden Alâaddin Paşa da Bursa Ovası’nın batısında Kite (Ürünlü) yakınlarındaki Fedora (Alâadinbey Köyü/Mahallesi) gelirini yeterli bulmuş ve bir müddet bu bölgede ikâmet etmiştir. Kısa süre sonra da devletin teşkilatlanması ve temellerinin atılmasında birtakım kaidelerin belirlenmesi gerekliliğini görüp hicrî 727 (m. 1326-1327) tekrar Orhan Gazi’nin yanına gelmiş ve vezirlik teklifini kabul ederek bu makamın oluşmasını sağlamıştır. Kısa hizmet süresinde askeri, idari ve siyasi birtakım düzenlemeler gerçekleştirmiş olan Alâadin Paşa yanında Bilecik’ten Çandarlı Kara Halil’i getirmiş ve değişik zamanlarda İznik ve Bursa Kadılığını yapmasını sağlamıştır.

Alâddin Paşa’nın ilk faaliyeti, hâlihazırda 1308 yılında fiilen ömrünü tamamlamış Selçuklu, Moğol ve Bizans parası kullanan devletin Orhan Gazi adına para bastırmasıdır. İlk kez gümüş akçe 1327 yılında basılmıştır. Akçenin ön yüzünde “Duribe, Orhan bin Osman, Bursa, Sene Seb’a ve İşrin ve Seb’ami’e, III” (Osman oğlu Orhan, Bursa’da darbedildi. Sene Yedi Yüz Yirmi Yedi (h. 727 yılı, m. 1326-1327)) yazmakta iken arka yüzünde “La İlahe İlla’llah, Muhammedun Resulu’llah, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali” yazmaktadır. Ayrıca ön yüzünde alt kısımda “III” işareti Orhan Gazi’nin hükümdarlığının 3. yılında basıldığı göstermektedir. Bu durum da Orhan Gazi’nin tahta çıkış tarihi 1324 olduğu görülmektedir.

Akçe-01

Paranın yapısı incelendiğinde (özellikle kompozisyon, yazı tipi ve mizanpaj dikkate alındığında) dönemin Moğol/İlhanlı paralarıyla hemen hemen aynı olduğu görülmektedir. Arka yüzdeki kelime-i tevhid ve dört halifenin isimler aynı düzen ve yazı tipiyle İlhanlı Hükümdarı Ebu Said Bahadır Han (1316-1335) dönemindeki paraların birebir kopyasıdır. Ayrıca Orhan Gazi döneminde tarihsiz ve yine diğer Moğol paralarına benzeyen paralar da basılmıştır. Bu paralarda da özellikle dua kısmı (“Halledallahü mülkehü”, Allah onun mülkünü daim etsin) birebir alınmıştır.

Osmanlı’nın teşkilatlanma sürecindeki bir diğer gelişme düzenli ve devamlı ordunun kurulmasıdır. 13. yüzyıl sonları ve 14. yüzyıl başlarında tamamı gönüllü gazilerden oluşan kuvvetlerin devamlılığının sağlanması amacıyla düzenli ordu fikri gündeme gelmiştir. Bu dönemde ordunun büyük bir kısmını (neredeyse tamamını) süvarilerden oluşturmakta olduğu için kale fetihlerinde daha yararlı olan piyade (yaya) kuvvetlerinin oluşturulması ve savaş zamanı maaşa bağlanmaları uygun görülmüştür. [4] Süvarilere ise müsellem adı verilerek ordu yaya ve müsellemler olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır. Yayalar, barış zamanı çiftçilik ve hayvancılık ile geçinmeleri ve vergilerden muaf tutulmaları sağlanırken savaş zamanı maaş ve ganimetten pay almaları sağlanmıştır. Ayrıca askerin diğer askerlerden ayrılması için farklı bir uygulama yapılarak kızıl börk yerine ak börk giymeleri zorunlu kılınmıştır. Börkün etrafı bir kumaş ile sarılarak savaş anında başın ok ve kılıç darbelerinden korunması amaçlanmıştır. Bu da askeri üniforma anlamında ilk girişimler olarak değerlendirilebilir. Konu ile ilgili bilgiye Âşıkpaşazâde’den ulaşılabilir:

“Alâaddin Paşa (Orhan Gazi’nin ağabeyi) eydür kim: Hanum! Bihamdillahi ve’l-minne kim seni pâdişâh gördüm. İmdi senün dahı bir gün leşkerün yevmen fe yevmen ziyâde olsa gerekdür. Sen de askeründe bir nişân ko kim gayrı askerde ol nesne olmasun” didi…

…İmdi etrâfdagı beglerün börkleri kızıldur. Senün kullarunun börkleri ag (ak) olsun, didi.”

Alâaddin Paşa’nın bir diğer icraatı sadaret makamını teşkilatlandırmasıdır. Orhan Gazi’nin teklifini reddettikten kısa bir süre sonra tekrar geri dönmüş [5] ve yine kısa süre içerisinde teşkilatlanma sürecinde hızlı bir ivme sağlamıştır. Bu sebeple sonraki yıllarda vezire/vezirlere “Paşa” denmiş olup kendisinden sonra vazifeyi Orhan Gazi’nin büyük oğlu Süleyman Paşa üstlenmiştir.

Dipnotlar

  1. Osman Gazi’nin Alâddin Paşa ve Orhan Gazi ile birlikte Melik, Hamid, Çoban ve Pazarlu isimlerinde altı oğlu ve Fatma adında bir de kızı olduğunu muhtelif kaynaklardan ve vakıfnamelerden bilmekteyiz.
  2. Günümüzde bu saraydan bir eser kalmamakla birlikte kale içindeki Osmangazi Mahallesi’nde (Tophane) bulunan Orduevi arazisindedir.
  3. Bazı tarihçiler bu konuda aksini iddia etsede Alâaddin Paşa’nın Orhan Gazi’nin ağabeyi olduğunu taşıdığı ünvandan anlamaktayız. O dönemde büyük çocuğa verilen bu ünvan, Osman Gazi’nin diğer çocuklarına ve Orhan Gazi’nin en büyük oğlu Süleyman Paşa dışında diğer çocuklarına (Halil, Murat (Hüdâvendigâr), İbrahim, Kasım) verilmemiştir.
  4. Bu anlamda kimi zaman yeniçeri ocağının kuruluşu (Yaklaşık 40 yıl sonra I. Murad döneminde kurulmuştur.) ile karıştırılsa da yeniçeri ocağının temeli ve öncülü olduğu düşünülmektedir.
  5. Namık Kemal’e göre bu durum basit bir nazlanma değildir. Öncelikle bu makamın temellerinin liyakat prensibine bağlı olarak atılması gerekliliğini ve devletin kendisine ya da kendisinin devlete ihtiyacı olmadığını göstermek amaçlanmış olabilir.

Kaynakça

  1. Âşıkpaşazâde, Âşıkpaşazâde Tarihi [Osmanlı Tarihi (1285-1502)], Haz. Öztürk, N., Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2013
  2. Namık Kemal, Osmanlı Tarihi, Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1971
  3. Dursun, N., Konya Etnoğrafya Müzesinde Bulunan Osmanlı Klasik Dönemi Sikkelerinden Örnekler, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2012

Yorum bırakın